Sürprizlerin Turnuvası US Open

 Düşünün, ilk kez çıktığınız bir grand slam final maçında karşınızda buraları çokça kez oynamış, 15 kez kazandığı grand slam şampiyonlukları bir yana sizin o anda kazanmak için çaba sarf ettiğiniz turnuvanın kupasından 5 tanesini evinin salonuna her girişinde görebilen, üstelik o vitrine son 3 ayda daha önce hiç kazanamadığı Rolland Garros ve çok sevdiği Wimbledon kupalarını da koyabilmiş, tarihin en iyisi olmaya koşar adımlarla giden, fizik kondisyonuna bakılırsa daha uzun yıllar oynayabilecek gibi gözüken bir adam var.



İşte bu haleti ruhiye içinde çıkmıştı Juan Martin Del Potro, 2009 US Open finaline. Her ne kadar kendisi de aynı yıl içinde önce Avustralya'da çeyrek final, ardından Rolland Garros'ta yarı final oynamış ve henüz 20 yaşını bile doldurmadan dünya 6 numarası olmuştu bile ama karşısında Roger Federer vardı işte, 2020 yılında bile karşısına çıkmak istemeyeceğiniz birinin 11 yaş daha genç hali. İşin daha da kötü yanı Del Potro'nun daha 2 gün önce yarı final maçında Rafael Nadal'ı adeta sahadan silerek 3-0 gibi şok edici bir skor almasıydı. "E ne güzel işte Federer'e gözdağı vermiş" diyenler olabilir ama bir de Federer'in normal şartlar altında biraz daha kolay rakip gözüyle bakabileceği Del Potro'ya karşı bir anda daha farklı şekilde baktığını ve maça olan konsantrasyonunu 2 katına çıkarttığını göz önünde bulundurmak gerek. 2 raketin prime dönemlerinde olduğunu, neredeyse her turnuvada finalde karşılaştıklarını ve daha sonra bu ikiliye zor anlar yaşatacak Novak Djokovic'in henüz çaylaklıktan yeni çıkma günlerinde olduğunu da hatırlamakta yarar var.

İlk seti zorlanmadan kazanan Federer karşısında, ikinci sete servis kırdırarak başlayan ve 3-1 geride götürdüğü setin beşinci oyununda avantaj puanını rakibe veren Del Potro'nun o dakika itibariyle umutları Kaf Dağı'nın ardına gitmiş gibi gözüküyordu. Kaybedeceği bir puan daha oyunun 4-1'e gelmesi ve servis sırası kendine geçen Federer'in setleri 2-0'a getirmesinin dolayısıyla maçı kazanmanın eşiğine gelmesi anlamına geliyordu. O an için muhtemelen kendilerine sıkıcı bir final izleten ve Nadal-Federer derbisine engel olan bu Arjantinliye içten içe kızıyordu tenisseverler. Ancak o sayı alındı ve maç bir süre daha devam etti.



Maçın ikinci kırılma anı yine aynı set içinde durum 5-4 Federer lehine ve oyun 30-30 devam ederken Del Potro'nun şahin gözüyle tespit edilebilen vuruşunda yaşandı. Milimetrik farkla içeri düşen top örneğin 2005 finalinde yaşansa belki de hakem kararıyla öne geçecek Federer maç ve şampiyonluk puanı karşılamaya hazırlanacaktı ama 2006'da ilk kez yine US Open'da kullanılan bu teknoloji adaleti Del Potro'dan yana sağlıyordu. Gitti denilen set bu puanla dönmüş, çabuk biter denilen maç 4 saat 6 dakikalık görsel şölene evrilmiş, 5 sene süren Federer'in US Open serisi bu maçla son bulmuştu.



2010'lu yıllarda üst üste 3 sene kazananları bile gördüğümüz diğer grand slam turnuvasının aksine Amerika Açık'ta hiçbir tenisçi 2 kez üst bu sevinci yaşayamadı. Tenis tarihinin 3 büyüklerinin ön plana çıktığı bu 10 yılda Del Potro ile başlayan akım sırasıyla Andy Murray, Marin Cilic ve Stan Wawrinka'nın şampiyonluklarıyla sürerken, aynı periyotta Amerika Açık finaline çıkan Nishikori, Kevin Anderson, Daniil Medvedev ve akımı başlatan Juan Martin Del Potro turnuvanın her sonuca açık olduğunu belgeliyor gibiydi.



Saat farkından kaynaklanan dezavantaj nedeniyle ülkemizde gece geç saatlerde yayınlanan ve bu sebepten ötürü diğer Grand Slam'lere nazaran daha az izlenen US Open, bu sene daha fazla izleyici tarafından takip edilmeyi bekliyor. Zira tüm hayatı felce uğratan pandemi nedeniyle birçok tenissever için tatsız geçen bir dönemin sonu anlamına geliyor bu kez bu turnuva. Her ne kadar Cincinati Masters başta olmak üzere büyük-küçük bazı turnuvalar düzenlense de bu dönemde, Grand Slam turnuvasının yeri her zaman apayrı. En son 2 Şubat günü Avustralya Açık finalinde tattığımız bu duygu 7 aya yaklaşan bir aranın ardından hem de futbolsuz sayılabilecek bir dönemde geri dönüyor. Avustralya Açık'ın da kıtada çıkan büyük yangınların ve yeni yeni başlayan salgının gölgesinde tereddütlü şekilde başladığını, neredeyse iptal edilme durumu olduğunu da hatırlarsak grand slam hasreti biraz daha uzayabilirdi. İkinci Dünya Savaşı'ndan beri iptal edilen ilk turnuva olma özelliğini taşıyan Wimbledon ve tarihi değiştirilen Rolland Garros'un olduğu bir ortamda virüsten en fazla hasar gören Amerika Birleşik Devletleri'nde seyircisiz ve önemli eksiklerle de olsa tenise dönmenin heyecanı yüksek.

7 ay önce Avustralya Açık'ı kazandığı gün gündemde olması yetmemiş olacak ki Novak Djokovic'e, salgının en şiddetli olduğu, herkesin evinde oturduğu tembellik zamanlarında bile önce aşı karşıtı söylemlerde bulunup ardından turnuva düzenleyerek üstüne bir de virüse yakalanarak tenis gündeminin de 1 numarasında kalmaya devam etti tıpkı ATP klasmanındaki gibi. Son olarak Cincinati Masters'ı kazanıp her türlü sansasyona rağmen yine bu oyunun zirvesinde olduğu mesajını veren Djokovic'e bu turnuvada rakip olabilecek pek bir isim de gözükmüyor açıkçası.

Djokovic'e dur diyebilecek en önemli 2 isim yer alamayacak Amerika Açık'ta. Sakatlıktan henüz çıkamayan 39 yaşındaki Federer ve salgın nedeniyle katılmayacağını açıklayan Nadal olmadan bir Grand Slam'den beklentiler haliyle azalıyor diyeceğiz ama diyemiyoruz çünkü bu duyguyu daha önce hiç yaşamamıştık. 1999'dan beri her turnuvada en az birini gördüğümüz bu iki efsane 21 yıl sonra ilk kez aynı anda yarışmayacak. İşin kötü tarafı US Open bittikten sadece 1 hafta sonra başlayacak Rolland Garros'ta da görememe ihtimalimiz hiç de az değil bu ikiliyi. Kariyerlerinin son demlerini yaşamalarına rağmen katıldıkları her turnuvaya adlarını yazdıran Nadal-Federer ikilisini emekliliğe biraz daha yaklaştırmış görünüyor Covid 19 virüsü.


 

Wawrinka, Tsonga, Monfils, Fognini gibi isimlerin de katılamayacağı organizasyon her ne kadar Djokovic'in avuçlarının arasında gibi gözükse de bu kort yeni Del Potro'ların çıkmasına olanak sağlayabilen bir yer olma özelliğine sahip. 3 büyükler sonrası dönemde adlarını zirvede daha çok görmeye alışacağımız Thiem, Medvedev, Tsitsipas, Zverev gibi genç nesil için de siftah turnuvası olması açısından bir fırsat bu eksiklikler. Hatta belki de bu malum üçlüye en çok yaklaşan ama ardından ani bir düşüş sendromuna yakalandıktan sonra yeniden kortlara dönen Andy Murray için bile bir fırsat. Gel gelelim sürprizi bol turnuva bu yıl sürpriz bir şampiyon çıkartmazsa gelmiş geçmiş en çok slam kazanan oyuncu olma yolunda makası daha da daraltacak bir Sırp var ki sanki her şey normalmiş gibi yaşamaya ve oynamaya devam eden.



Yorumlar