"Hatırladığınız ilk Dünya Kupası anı neydi?" sorusu sorsak pek çok cevap çıkacaktır karşımıza. Kimi belgesellere konu olan Roberto Baggio'nun kaçırdığı penaltıydı der, kimisi Zidane'ın Materazzi'ye yaptığı kafa darbesi. Futboldan anlamayıp sadece şarkıları ilgisini çekenler, Ricky Martin'in La Copa de la Vida'sıyla hatırlar, bazısı için Shakira'dan Waka Waka'dır Dünya Kupası... Z kuşağı bir genç için Güney Afrika'da kafa şişiren vuvuzela sesleri olsa da X ya da Y kuşağı için Meksika Dalgası'dır bu seçenek.
Güney Amerika'da yapıldığında gece yarısına saat kurdururken, 2002'de öğrencilik çağında olanlar için okulda hocalarla maç izleyebilme lüksüydü. Halit Kıvanç'ın ağzından dinlediğimiz anılarla ısındığımız Dünya Kupası, 1 ay boyunca bizi kendine bağlardı bundan önce. 4 senede bir düzenlendiği için ona "47 ayın sultanı" yakıştırması yapılır, kıyısında köşesinde bile olsa mutlaka bir Maradona izine rastlardık mahya ışığı misali. Püfür püfür esen balkonunda izleyenlere rastlamak da mümkündü, elinde buz gibi içeceğiyle klima karşısına geçenlere de.
Bu kez biraz buruğuz. Maradona'nın ardından ilk kupa olacak, Halit Abi'ninse hayatta olmadığı ilk...Bizi 47 yerine 53 ay bekleten Fifa, elimizde buz gibi içecekler değil içimizi ısıtacak cinsten şeyler görmek istiyor. Aslında 2018 finalinde emarelerini almıştık bu havaların. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur ilginç bir kupa töreni çıkarmıştı ortaya. Şimdi sonbahar esintisiyle başlayıp, kışa evrilen bir şampiyona olacak. Kuzey yarım küre sakinleri olarak kombileri yaktık, ekran karşısına geçiyoruz. Maçları yerinde izlemek isteyenler ise çölleri aşmayı göze almalı. Tabi kupanın festival ruhuna uymayan, ülkeyi yönetenlerin belirlediği yasakları delmemek kaydıyla.
Evsahibi Katar hariç 30 ülkeyi zaptedebilmek mümkün olabilir belki ama gittiği her yeri karıştırmasıyla ünlü İngiliz holiganların neler yapabileceğini kestirmek zor. Üstüne üstlük böylesine iyi bir kadroyla katılıyorken. Son Dünya Kupası'nda yarı final, Avrupa Şampiyonası'nda ise final oynayan jenerasyon artık daha olgun bir şekilde Katar'da yer alacak. Tabi Uluslar Ligi'nde küme düşmüş olmaları kafalarda soru işareti yaratsa da çok fazla ölçü alınacak bir organizasyon olmadığı herkesin malumu. Son yıllarda Harry Kane ve Raheem Sterling'in değişmezi olduğu hücum hattına yıldızı giderek parlayan Phil Foden ve Arsenal'de formda bir sezon geçiren Bukayo Saka da eşlik edecek. Tam 4 adet dünyaca ünlü adayın bulunduğu sağ bek pozisyonu takımın en güçlü tarafıydı aslında ama arka arkaya Kyle Walker ve Reece James'in sakatlanmasıyla alternatif sayısı yarıya indi. Eski form grafiğinden uzak bir görüntü sergileyen Trent Alexander Arnold'ı Trippier yedekleyecek. Bu da kalitenin eskiye nazaran bir tık da olsa azalmasına yol açabilir. Walker da kadroya dahil edildi ancak 11 başlayabilecek aşamaya gelir mi bilinmez. Her ne kadar içinde Maguire barındıran bir savunma hattı güven vermiyor olsa da Gareth Southgate'in ekibi defansif anlamda pek çok sınavdan başarılı çıkmıştı. Gruplarını incelediğimizde futbolun yanı sıra siyasi açıdan da ilgi çekeceği söylenebilir. Rusya-Ukrayna savaşının devam ettiği günlerde müttefikleri sayılabilecek İran-ABD eşleşmesi gergin geçmeye aday. İki takım 1998'de karşılaştığında korkulan olmamıştı ama içinden geçtiğimiz süreçte kozlarını paylaşacak olmaları tedirgin etmiyor değil. Üstelik de grubun son haftasında karşılaşacaklar. Yani kazananın tur vizesi aldığı, kaybedenin elendiği bir maça dönüşebilir. Öte yandan grupta “Küçük İngiltere” diyebileceğimiz Galler de var. Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümüyle daha bir yakınlaşan iki ülke gruptan el ele çıkabilmenin hesaplarını yaparsa sürpriz olmayacaktır. Son 2 Avrupa Şampiyonası'nda yer alan Galler, 1958'den sonra yani 64 yıllık bir bekleyişin ardından Britanya futbolunu temsil edecek. 3 rakibinin de İngilizce konuştuğu fazlasıyla Anglo-Sakson grupta Pers soyundan gelen İranlı futbolcular farklılık yaratacaktır.
İki düşman iki kardeş ülkenin yer aldığı bu grubu “Ölüm Grubu” olarak nitelemek ne kadar doğru olur bilmiyoruz ama FIFA bu tanıma net şekilde uyan bir kura çekmemiş uzun yıllar sonra. Ancak ona yakın sayılabilecek zorlukta bir grup var diyebiliriz. Her ne kadar Japonya ve Kosta Rika tanımın altını pek dolduramıyor olsa da eski şampiyonlardan İspanya’yla Almanya grupta liderlik için yarışacak. İkinci olanı bir sonraki turda olası bir Belçika eşleşmesi beklediğini de düşünürsek ortalık karışabilir. 2000’lerin sonundan 2010’lu yılların ortalarına kadar futbolun zirvesini oluşturan iki ülke, eski şaşalı kadrolarından biraz uzaklaşmış durumda. Ancak söz konusu bir Dünya Kupası’ysa Almanlar’ı göz ardı etmek mümkün değil. Zira geçmişte iddiasız gibi başlayıp final oynadıkları turnuvalara bile şahit olmuştuk. Son Dünya Kupası grubunda sonuncu olmanın verdiği utancı silmek için daha motive olacaklardır. Uzun süredir klasik bir 9 numara yetiştiremeyen Almanya, o bölgede Kai Havertz’e güvenmek zorunda kaldı. Çünkü geçtiğimiz hafta oynanan Bundesliga maçında sakatlanan Timo Werner sezonu kapadı. Hedef forvet olmasalar da her an her şeyi yapabilecek çaptaki Leroy Sane ve Thomas Müller, Havertz'e destek olacak. Kimmich ve İlkay Gündoğanlı orta saha, Bayern’de ışıl ışıl parlayan Musiala ile birleşince ortaya güçlü bir Alman milli takımı çıkarabilir. İspanya'ya baktığımızda kadro kalitesinin eskiyle kıyaslanamayacak derecede azaldığını görüyoruz. Fakat buna rağmen geçen yılki Avrupa Şampiyonası onlar adına umut vericiydi. Yarı finalde tecrübe eksikliği nedeniyle penaltılarda kaybettiklerini, elemelerde İsveç'in önünde zorlanmadıklarını ve Portekiz'in yer aldığı Uluslar Ligi grubunda lider olduklarını düşünürsek bu turnuvada da ilerlemeleri öngörülebilir. Geleceğin İspanya orta sahasını oluşturacak Pedri ve Gavi Euro 2020'ye nazaran 1 yaş daha tecrübelendi. Asensio ve Carvajal hariç Real Madrid'den yeterince İspanyol oyuncu çıkmadığı için biraz Barcelona'ya endeksliler ama onların da eski güçlerinden uzak olduğu aşikar. Hücumda Morata, Ansu Fati, Sarabia gibi alternatifler var. Defans anlamında daha zengin gözüken Matadorlar'da savunmayı sağlam tutmak isteyen Luis Enrique yönetiminde şampiyonluk zor olsa da yarı final hayal değil. Grupta Kosta Rika 8 yıl önceki peri masalına geri dönmek, Japonya ise sürpriz için uğraşacak.
Fenerbahçeliler'in merakla takip edeceği takım hiç kuşkusuz Brezilya. Zaten kupa tarihinin en fazla reyting alan takımı olmaları bir yana "Olası başarısızlık durumunda Jorge Jesus'u getirecekler" dedikodusu sarı-lacivertlilere gönül verenleri Brezilya destekçisi yapabilir. Kupa hasreti 20 yıla çıkan Sambacılar bu kadar bekleyişe alışkın değil. Son 2-3 turnuvaya kıyasla daha oturaklı ve geniş bir kadroyla katılıyorlar. Bahis şirketlerine göre de en büyük şampiyonluk adayı onlar. Bu durum 2006'da büyük baskı yaratmış ve kesin kazanır denilen şampiyonaya erken veda etmişlerdi. Kadro kaliteli ama bir Joga Bonito seviyesinde yıldızlar topluluğundan bahsedilemez. 2022'yi çok iyi geçiren Vinicius Junior, süperstar seviyesine oldukça yakın olduğu bu kupada gözlerin üzerinde olacağı ilk Brezilyalı. Rodrygo ile birlikte Real Madrid'de kurdukları ortaklığı sarı forma altında da gösterebilirlerse ortaya heyecan verici bir takım çıkacaktır. Manchester United'a astronomik bedelle transfer olduktan sonra daha fazla gündeme gelen Anthony ve Arsenal'in yükselen değeri Gabriel Martinelli takımın "X Faktör" isimleri. Gabriel demişken Gabriel Jesus'u unutmak olmaz elbet. O da Arsenal ile sükseli bir şekilde ilerliyor. Kale yine güvenli ellere teslim. Ederson ve Alisson rekabetinde yeni bir sayfa açılacak. Firmino'nun dahil edilmediği, Casemiro ve Marquinhos başta olmak üzere her bölgede tecrübeli alternatifleri olan kadronun tartışmasız en büyük yıldızı elbette ki Neymar. İlk yıllarında yarattığı etkiye rağmen henüz Pele, Ronaldinho ve Ronaldo gibi starların arasına adını yazdıramayan Neymar için son fırsat olabilir. Çalışmayı seven bir yapıda olmadığından bir sonraki kupada yer almama ihtimali bile var. Brezilya favori olsa da diğer gruplar incelendiğinde en zor kurayı çektiğini söyleyebiliriz. Girdiği her turnuvada gruptan bir şekilde çıkan İsviçre, son yıllarda gelişim kaydeden Sırbistan ve turnuva geleneği olan Kamerun rehavete kapılma lüksüne izin vermeyecek tipte takımlar. Son Dünya Kupası'nda da aynı grupta yer alan Brezilya, İsviçre ve Sırbistan yanlarına bu kez Rigobert Song'un çalıştırdığı N'koudou ve Aboubakarlı Kamerun'u dahil ederek nostalji yaşatacaklar.
Nostalji yaşatacak ve "Biz bu filmi daha önce görmüştük" dedirtecek 1 grup daha var. Fransız lobisinin işi olabilir mi bilmiyoruz ama son şampiyon, bir önceki turnuvada aynı grupta yer aldığı Danimarka ve Avustralya ile tekrar eşleşti. Üstelik Peru gibi daha güçlü sayılabilecek bir takımın yerine mütavazı kadrosuyla Tunus eklendi. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Danimarka o günden sonra çok yol katetti. Maç esnasında ölümden dönen Christian Ericksen'in verdiği itici güçle kenetlenen takımı daha sonra yenebilmek kolay olmadı. Euro 2020'de finalin kıyısından dönen İskandinavların tek temsilcisi, elemeleri geçen ilk ülke olarak Dünya Kupası vizesi aldı. Milli takımlar tarihinin en geniş kadro havuzuna sahip teknik direktör Didier Deschamps'ın elinde Ballon D'or ödüllü Karim Benzema ve uğruna petrol kuyuları tahsis edilen Kylian Mbappe de var. Hafif sakatlığı bulunan Benzema yetiştirilemezse Giroud, Griezmann ve Nkunku gibi adaylar hazır bekliyor. Barcelona'da sezona iyi başlayan Ousmane Dembele, "Akıllanmaz bu çocuk" imajını silebilmek adına Katar'da forma şansı bekleyecek. 2018'le kıyaslandığında orta sahanın kalite anlamında geriye gittiği görüşü hakim. Pogba ve Kante'nin sakatlığı nedeniyle kadroya alınamaması en büyük handikapları. Ancak Tchouameni Kante'yi aratmayabilir. 4 yılda epeyce düşüşe geçen Pogba'nın boşluğunu ise Camavinga'nın doldurması bekleniyor. Pek çok Dünya Kupası'nda yaşandığı için artık gelenek haline gelen "Son şampiyonların ilk tur travması" başlarına gelmezse rahat bir grup aşaması oynayabilirler. Avustralya ve Tunus grupta ilk 2'ye kalabilmek adına Danimarka'dan hata bekleyecektir belki ama pek şanslarının olduğunu söyleyemeyiz.
Benzer ifadeleri ev sahibi Katar için de söylemek mümkün. Dünya Kupası'nın farklı coğrafyalarda oynanması keyifli olsa da Kasım-Aralık döneminde turnuva düzenlenmesi pek çok kişinin içine sinmedi. Bunda FIFA'nın salt para odaklı tercihinin de etkisi var. Ayrıca stat inşaasında ölen işçilerin haklarının korunmaması da Katar ev sahipliğine muhafelet edilmesine yol açıyor. Tüm bunlar bir yana belki de tarihin en zayıf kadrosuyla sahaya çıkacak bir ev sahibi bekliyor bizi. Gruptan çıkmaları bile mucize olan Katar yine de nispeten kolay bir grupta yer alacak. Grubun favorisi Hollanda 2018'i es geçtiği için Katar'a iştahlı gelecek. Ancak yine de eski kadroları aklımıza getirince taraftarına çok güven veriyor desek abartı olur. Takımın en ünlü ismi Virgil Van Dijk bile geçmiş sezonlarını aratır vaziyette. Onun sahadaki partneri De Ligt ise geçtiğimiz hafta sakatlık geçirdiği için kadroya alınamama riskiyle karşı karşıya. Beşiktaşlı taraftarlar kısa zamanda benimsedikleri Wout Weghorst nedeniyle Hollanda'yı daha farklı gözle izleyebilir. Her ne kadar kadrodaki yeri garanti olmasa da Katar kafilesinde olması kesin gibi. Elemelere İstanbul'da başlayan Hollanda, millilerimiz karşısında şok bir mağlubiyet almış ancak sonrasında iyi toparlamıştı. Tecrübeli teknik adam Van Gaal idaresinde önce gol yememeyi hedeflemeleri bekleniyor. Euro 2020'de Malen-Depay ikilisiyle etkili kontraataklar sergileyen Hollanda'da tecrübeli teknik adam formsuzluğu nedeniyle Malen'ı bu kez kadroya almadı. Grupta son Afrika Şampiyonu Senegal'in yanı sıra, golcü kimliğini ön plana çıkaran Enner Valencialı Ekvador var. Takımın en büyük yıldızı Sadio Mane'yi sakatlığa kurban veren Senegal'in Ekvador karşısındaki şansı biraz azaldı. İlginç bir şekilde Mane'yi sakatlığına rağmen Katar'a götürme kararı alan Senegal'de yıldız oyuncunun takıma ağabeylik yapması düşünülüyor olsa gerek. Gruptaki takımların en büyük çekincesi taraflı hakem kararları olacak. Üç takımın da evsahibi Katar lehine olası hakem hatalarına karşı hazır olmaları, sürprize izin vermemeleri gerekiyor.
Sürpriz demişken Belçika'ya değinmemek olmaz. 2014 Dünya Kupası'ndan itibaren her turnuvaya gizli şampiyonluk adayı ya da sürpriz potansiyeli en fazla olan takım hüviyeti ile katılan Orta Avrupa ülkesi, altın jenerasyonuyla muhtemelen son turnuvasına çıkıyor. Kevin De Bruyne'nin takımın yıldızı olduğunu herhalde söylememize gerek yok. City'de yine iyi maçlara imza atan tecrübeli oyuncu artık milli formayla da bir şeyler kazanmanın peşinde. Ancak etrafındakiler ona ayak uydurabilir mi orası biraz muamma. Star ışığını kaybeden Hazard buna rağmen alttan iyi bir nesil gelmemesi nedeniyle kadroya alınıyor. Tek forvet oynatan genç teknik adam Thierry Henry, Lukaku-Batshuayi ikilisinden son maçlarda daha çok Batman'i tercih etti. Chelsea'nin ardından yeniden döndüğü Inter'de de ritmini bulamayan Lukaku formayı Fenerbahçe'de beklentileri şimdilik karşılamış görünen Batshuayi'ye kaptırdı gibi. Aday kadroya alınmasına rağmen forma alabilir mi tartışması yapılan diğer yıldız isim de Dries Mertens. Geçtiğimiz yıl Napoli'de genellikle yedek soyunduğu için milli takımda da kesik yiyen Mertens, Galatasaray'da düzenli şekilde ilk 11 çıkıyor. Belçika Milli Takımı ölçeğinde yeterli seviyede olup olmadığı ise ilerleyen günlerde belli olacak. Harika bir yıl geçiren Courtois, turnuvanın en iyi eldiveni olmaya aday. Grupta en dişli rakipleri son Dünya Kupası finalisti Hırvatistan. Jenerasyon değişimini geciktiren Hırvatlar diğer turnuvalara nazaran daha iddiasız bir takımla yarışacak. Ancak 4 yıl önce de kimse onları önemli aday görmüyordu. Yıllanmış Şarap Modric önderliğinde yine bir underdog olmak isteyeceklerdir. İlk amaç gruptan çıkmayı başarmak. Keza grup bunu başarmaları için müsait. Fas ve Kanada için ilk 2'ye girer demek zor belki ama kolay lokma olmayacaklardır. Kupanın ilgi çeken ekiplerinden olan Fas'ın kadrosunda Beşiktaşlı Romain Saiss başta olmak üzere tanıdık isimler yer alırken, bir sonraki Dünya Kupası'nın ev sahiplerinden olan Kanada'da 36 yıl sonra ilk kez katılım heyecanı yaşanacak.
Dünya Kupası atmosferini uzun yıllar sonra yaşayacak bazı ülkeler kadar, ilk kez böyle bir arenada boy gösterecek futbolcular da olacak elbet. Ancak futbolseverlerin içini burkacak iki önemli veda olacak. Son yıllarda Jordan belgeseliyle lugatlara dahil olan "The Last Dance" tabiri Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi için bu turnuvada kullanılacak. Futbol tarihinde daha önce benzerine rastlanmayan izler bırakan 2 süper starın muhtemelen son Dünya Kupası olacak bu organizasyonda pek çok kişinin temennisi Portekiz-Arjantin finali olması yönünde. Ancak bir de saha içi gerçekleri var. Bu 2 oyuncu kulüp formalarıyla dünyayı kasıp kavurduğu günlerde dahi o altın kupayı kucaklayamamıştı. 2014'te Messi buna çok yakındı ama olmadı. Avrupa Şampiyonası'nı kazanmayı başaran Portekiz ise konu Dünya Kupası olunca Eusebio'lu kadrosuyla 1966'da elde ettiği 3.'lük derecesini geçemedi.
Görkemli gözüken kadrosuna rağmen katıldığı son kupalarda hayal kırıklığı yaşayan Portekiz'de en büyük eksik Diego Jota olacak. Sakatlığı nedeniyle Katar'a gidemeyecek olan Liverpoollu oyuncunun yerini doldurabilecek isimler mevcut. Joao Felix, Bernardo Silva ve Bruno Fernandes gibi çok üst düzey oyuncular Portekiz'i şampiyonluk adayları arasına koyuyor. Kariyerinin en kötü sezonunu geçiren ve skor üretmekte oldukça zorlanan Ronaldo'ya formayı teslim edip etmemek bir ikilem yaratsa da teknik direktör Fernando Santos böyle bir riske girmeyecektir. Zaten elinde aman aman bir santrafor olmadığından Ronaldo'yu ilk 11'de görmemek sürpriz olur. Elemelerde Sırbistan'ın arkasında yer aldığı için playoff oynamak zorunda kalmışlardı. Şanslı kura çekip evinde konuk ettiği Türkiye'nin ardından Kuzey Makedonya'yı da eleyerek katılım hakkı elde eden Portekiz, yine uygun bir kura çekerek dişine göre bir gruba düştü. Her ne kadar uzun yıllar oluşturdukları Cavani-Suarez hücum hattını Nunez ile çeşitlendirseler de iki yıldızı emeklilik yaşına gelen Uruguay çok fazla ümit vermiyor. Yine de Real Madrid'de başka bir seviyeye yükselen Fede Valverde takımın umut ışığı konumunda. Kalede Muslera ve orta sahada Lucas Torreira ile mücadele edecek Güney Amerika temsilcisini ülkemizden en çok Galatasaray taraftarları takip edecektir. Henüz istenilen katkıyı veremese de Trabzonsporlu taraftarların gözü Maxi Gomez'in üzerinde olacak. Kariyerli gol silahları arasında forma sırası bekleyecek gibi görünüyor. Öte yandan 1 yıl kaldığı Fenerbahçe'de gönülleri fetheden Kim Min Jae ise Güney Kore formasıyla sahada yer alacak. Tottenhamlı Heung Min Son'un önderlik edeceği Asya temsilcisi 2010'da son 16 turunda elendiği Uruguay'dan rövanşı almak isteyecek. Ancak 2010'un hesabını görmek isteyen yalnızca onlar değil. Turnuva tarihinin ikonik maçları arasına giren 2010 çeyrek final kapışmasında Uruguay'a penaltılarla teslim olan Gana için de intikam vakti. O dönemki jenerasyonu bir daha yakalayamayan Afrika ekibi yine de uygun grupta sürprize imza atabilir.
Uzun yıllar süren kupa hasretine geçtiğimiz yıl Copa America ile son veren Arjantin, asıl özlemini çektiği Dünya şampiyonluğuna da kavuşma hevesinde. Bu uğurda gözü dönmüş bazı holigan taraftarlar geçtiğimiz günlerde yayınladıkları bildiriyle Fransa Ligi oyuncularını Messi'yi sakatlamama konusunda açıkça tehdit etti. Ne de olsa Maradona'nın ardından ilk, futbolcu olarak Messili son turnuva olacak. 36 yılın verdiği açlığın yanı sıra sihirli 10 numaralar için de özel bir anlam ifade ediyor. Öncekilerin aksine bu kez ellerini kollarını sallayarak elemeleri geçen Arjantin, daha bir takım görüntüsü sergiliyor. Eskiden hücum hattında yığınla yıldız olur, takımın geri kalanı vasat altı oyunculardan oluşurdu ama şimdi öyle değil. Daha homojen bir dağılım söz konusu. Belki Aguero kalibresinde golcüleri yok ama Inter'de önemli maçlar çıkaran Lautaro Martinez, ondan boşalan koltuğa aday. Özel hayatını biraz frenleyebilse ülke gündemimizi son aylarda oldukça meşgul eden Mauro Icardi de burada olurdu ama çalkantılı aşk hayatı futbolunu etkilediği için Katar'a götürülmeyecek. Lautaro'nun partnerleriyse Serie A'nın kariyerli ismi Paulo Dybala ve City'nin nöbetçi golcüsü Julian Alvarez olacak. Artık tecrübeli kategorisinde yer alan Di Maria ve Le Celso'yu da unutmamak gerekir. Ayrıca takımın geri dörtlüsü de güvenilir isimlerden kurulu. Burada en dikkat çeken oyuncu Tottenham'ın yeni transferlerinden Cristian Romero. Sakatlık sorunu yaşamazsa kadrodaki yeri garanti olan isimlerden. Ve tabi ki Messi. Hayal kırıklığıyla geçen bir yılın ardından öyle bir sezon başlangıcı yaptı ki Paris Saint Germain'li taraftarları mest etti. Sanki prime dönemlerinde gibi maçlar çıkarıp, istatistikler sunan Leo, kariyerindeki tek eksiği tamamlamak adına oldukça kararlı. Ancak grupta hiç de hafife alınmayacak rakipleri var. İstisnasız her kupaya katılan ve hepsinde gruptan çıkabilen Meksika, yine renkli tribünleriyle Katar'daki yerini alacak. Yıldız oyuncu çıkarmakta zorlanan bir ülke olmaları onları çok da etkilemiyor. Keza tarihin en iyi santraforlarından birini çıkartmış olan Polonya bir türlü arzuladığı seviyelere yükselemedi. Lewandowski markasını taşımakta zorlanan Lehler, yine de gruptan çıkabilmenin hesabını yapıyor. Sıkça yer aldığı Dünya Kupası'nda 1994 hariç varlık gösteremeyen Suudi Arabistan ise en azından puan almak isteyecektir. Maçların Katar'da olması, iklim ve seyirci avantajı sağlayabilir. Ne de olsa kimselerin alışkın olmadığı ve yadırgayabileceği bir ortamda oynanacak maçlar.
Sezon ortasında milli maç arası verildiğinde pek çok futbolsever tarafından sıkıcı bulunan süreç yoğun şekilde eleştirilirdi. Bu kez liglerin 1,5 ay kadar süreyle durmasını sağlayacak olan şey ise dünyanın futboldaki en görkemli organizasyonu. Tüm futbolseverlerin ilk kez karşılaşacakları bu durum aynı zamanda belki de bir daha yapılmayağı için özel anlam ifade ediyor. Ancak şunu da ekleyelim. Bizler için "Kışın yapılır mı" şeklinde karşı çıkılan kupa, Güney Amerika, Avustralya ve bazı Afrika ülkeleri için "Yazın yapılır mı" sorusuyla eş değer. Brezilya ve Arjantinliler başta olmak üzere "İyi ki yazın yapılıyor. Bu sayede hem tatilin hem kupanın keyfini çıkaracağız" diyenler olabilir. Son aylarda manşetlerden inmeyen Erling Haaland ve Kvaratskhelia'nın ülke şanssızlığı nedeniyle yer alamayacağı, kupaların daimi üyesi olarak nam salan İtalyanların üst üste 2. Kez evinde izleyeceği, canının derdine düşmüş savaş bölgesindeki bazı Ukrayna ve Rus halkının umrunda olmayan, kabilelerinde aç-susuz yaşam mücadelesi veren Afrikalı çocuklarınsa haberdar bile olamadığı bir Dünya Kupası daha başlıyor.
Biz mı? Biz, dedelerimizin gördüğü 1954'ü saymazsak, 2002 hariç nasıl takip ettiysek yine öyle izlemeye çalışacağız. Hevesli ama biraz buruk, heyecanlı ama biraz imrenerek. 2026'da katılabilmeyi umut ederek. 48 takımın alınacağı, sirke dönmesi beklenen haliyle planlanan Dünya Kupası'na katılma umuduyla. Tabi eski tadı olursa. Sırf bu sebep bile 32 takımlı 2022 Dünya Kupası'nı sevmeye yeter. Ne de olsa 1 ay boyunca dünya yine futbol topunun ekseni etrafında dönecek.
Yorumlar
Yorum Gönder