Evet, çoğumuzun yaşı elvermediği gibi teknolojik imkanların da yetersiz olduğu eski dönemlerde bek oyuncularına biçilen görev tanımı aşağı yukarı Sinyor'un dediğiyle örtüşmekteydi. Neticede futbolun baş rolü golcülere, yardımcı rolü hücumcu orta sahalara, karakter rolü kaleci ve savunmacılara verildiğinden bek oynayanlara figüran oyuncu gözüyle bakılıyordu uzun yıllar. Hatta kimi takımlar 3'lü savunma oynayıp tabiri caizse "Adam geçer top geçmez" mantığındaki üç stopere yer verdiğinden bek oyuncusu kullanmaya bile gerek duymuyordu. Ancak 90'lı yıllarda Brezilyalı iki bek Cafu ve Roberto Carlos ile değişmeye başlayan bu algı son yıllarda kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Günümüzde oynadıkları takımın komple sağ ya da sol koridorunu kullanan, hem hücumda hem savunmada formasını giydiği ekipleri adeta 1 kişi fazlaymış gibi oynatan modern bekler var. Bu sayede teknik adamlar top rakipteyken savunmalarını daha kalabalıklaştırırken, hücum anında daha çok opsiyona sahip olabiliyor.
Bu mevkiinin futbolda parlamasında öncü olan isim hiç kuşkusuz Antonio Conte. Her ne kadar Brezilya Milli takımının 2002 Dünya Kupası'nda denediği kaydırmalı 3-4-3 sistemi akıllara gelse de elinizde Cafu ve Roberto Carlos aynı anda olunca bunu uygulamak için ekstra cesaretli olmanız gerekmiyor. Nitekim 2002 Brezilya örneğine rağmen o dönemlerde 3'lü savunmayı deneyebilen büyük takım antrenörüne rastlanmadı. 2011 yılında başına geçtiği Juventus'ta oturttuğu modernleştirilmiş 3-5-2 sistemi sayesinde Conte, hem uzun yıllar 4-3-3, 4-5-1, 4-4-2 gibi sistemlere sıkışıp kalmış oyuna farklı bir anlayış getirip meslekdaşlarının ufkunu genişletti hem de futbolcular için yeni istihdam alanı açtı. Lictsteiner ve Asamoah gibi şimdiki muadillerine nazaran daha sıradan isimleri hücumcu bek olarak kullanan Conte, İtalyan ekibiyle başarıya ulaştıktan sonra gittiği Chelsea'de de 3-4-3 sisteminden sonuç almayı bildi. Alonso ve Moses'a emanet ettiği kanat organizasyonlarından ilk yılında Premier Lig şampiyonluğu çıkarttıktan sonra ertesi sezon oyun planının çözülmesi nedeniyle başarısız olan Conte, bu anlayışını Inter'e de yansıtırken, "Hücumcu Bek" kavramının gelişmesine olanak sağladı.
2015 Ekim ayında göreve geldiği Liverpool kadrosu hayli zayıf olan Jürgen Klopp, ertesi sezon alt yapıdan çıkarttığı Trent Alexander Arnold'ı önce kupa maçlarında pişirip 2017-18 sezonunda ilk 11 oyuncusu haline getirdiğinde eleştirilmişti. Ancak kısa zaman sonra Trent öyle bir oyun ortaya koymaya başladı ki, Klopp'a dil uzatanlar bile bu performans karşısında küçük dillerini yutmak zorunda kaldı. "Yetiştirici hoca" kimliğini yıllardır sürdüren Alman teknik adamın en büyük rakibi Pep Guardiola, savunma oyuncularına servet dökerken kendisi, Hull City'den oldukça düşük bir bonservis bedeliyle transfer ettiği Andrew Robertson'dan da yıldız bir sol bek yarattı. Elbette bu iki oyuncuda da potansiyel olmasa Klopp'un elinde sihirli değnek bulunmadığından ortaya böyle iki büyük yıldız çıkamazdı ama karizmatik teknik adamın bu parlamada büyük etkisi olduğu çok açık. Toplanan 97 puana rağmen kazanılamayan şampiyonlukta ileri çıkışlarıyla Mane, Salah, Firmino'lu hücum hattını adeta beşinci vitese yükselten bu ikili, yaptıkları asistlerle de ligin flaş 10 numaralarıyla yarışır düzeye gelmişlerdi. Attıkları driplingler kadar derinlemesine paslarıyla da Liverpool'un kontralara çok hızlı çıkmasını sağlayan ve demarke vaziyette kalan rakibin savunmasını delen çapraz uzun toplar atarken izledik onları. Kazanılan Şampiyonlar Ligi ve tarihin en dominant lig şampiyonluğunda golcüler kadar iki bek oyuncusunun rolü de büyüktü. Bir zamanların figuran gözüyle bakılan mevkisini en iyi yardımcı oyuncu seviyesine yükseltti desek abartmış olmayız özellikle Trent Alexander Arnold için.
Böylesine hızlı isimlerden kurulu ve derinlikli bir kadrosu olan Bayern Münih'e ne kadar rakip olunabilirse o kadar oldu Dortmund geçtiğimiz sezon. Hatta iki takım arasında oynanan ve hakem kararlarının tartışıldığı maçta kazanabilseler şampiyon da olabilirlerdi ama olmadı. Yine de Achraf Hakimi diye 21 yaşındaki bir ismi futbol piyasasına sundu sarı-siyahlı ekip. Real Madrid'in pişmesi için Alman ekibine kiraladığı Hakimi, adeta el yakan bir performans ortaya koymasına rağmen bu transfer döneminde üstelik de bonservisiyle Inter'e gönderildi. Cezayir asıllı Zidane'ın milliyetçilik damarları mı kabardı bilinmez ama Faslı futbolcu 40 milyon euro gibi kendisi için düşük sayılabilecek bir ücret karşılığında Inter'e giderken, yeni takımındaki üretken performansıyla kendisini gönderen Real yetkililerine selam gönderdi. Bek uzmanı yeni hocası Conte'nin elinde çok daha başka seviyelere çıkarsa şaşırtmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder